
Önümde Le Fonds de dotation du Louvre‘un HEC Paris ile beraber hazırladığı bir rapor açık, ben Ortadoğuda’yım arkadaşlarım Benelüks’ün üst yakasından, Port Rashid’de saçmasapan bir Birleşmiş Milletler oturumunun açılmasını bekliyor gibiyiz. Sadece, kimse delegasyona Türkiye masasının ikram ettiği çayı içmiyor, bir Matchadır…Gidiyor…
Matcha, Wired’a ve Los Angeles’lı Pazarlama dahisi arkadaşlarımıza göre bu senenin en Instagramable içeceğiymiş, Instagramable ne demek derseniz(OK Boomer), yani en Instagram’da postu atılabilir, hali hazırda atılmış, o zaman aralığında hype’ı en yüksek içeceği olarak düşünebilirsiniz. (Hype nedir diye soracak SGK prim gününü doldurmuş, Ayvalıkta yazlık bakan okuyucularım olmadığına inandığım için uzatmadım.)
Neyse, Instagramable diyorduk, bu kelime bir çok sektörün işleyişini de değiştiriyor, örneğin Türkiye’de belediyeler şehrin adının yazdığı selfielerinize sığacak kocaman instagramable şehir ismi tabelaları hazırlıyorlar “I <3 Karaman” yazısıyla bir fotoğraf çektirip, Karaman’ı hype’larken, biraz basitçe elde edilecek dopamin için postluyor oluyorsunuz. Ya da, gittiğiniz mekanlar, takipçilerinizin ne kadar özenli ve güzel bir yerde olduğunuzu hemen anlamaları için kokteyllerinizi inanılmaz gereksiz derecelerde süslüyor, tabaklarınızın yanına blendardan geçirilmiş püre sebzelerle kuşkonmazınıza ayıp ediyorlar. Neyin Instagramable olduğuna bir süredir Pinterest’te ki genceçik çocuklar karar veriyor, bu yüzden hepimiz mor negroniler içip, iki siyasetçinin öpüştüğü graffitiler ve stencilların önünde fotoğraf çektirmeden dönemiyoruz.
Önümdeki rapor tam da bununla alakalı, Noah Hari’nin ateşlediği bir tartışmanın üzerine Louvre Müzesi ve dünyanın en önemli okullarından HEC, Instagram ve tüm dijital dönüşüm sonrası dikkatimizin sanata etkisi üzerine çalışmaları için, son 10 yılda Mona Lisa’yı ziyaret edenlerin, Mona Lisa’yı ne kadar izlediklerini ölçmeye karar vermişler. Ve dostlarım sonuç; rezalet! Son 2 senedir, dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerin sadece 10 saniyelik ilgisine mazhar olabiliyormuş, bu rakam 2000’lerin başına kadar ziyaretçi başına 1 dakika 21 saniyeymiş. Da Vinci ise Mona Lisayı tam 14 senede yapmış (1503-1517).
Bir Boomer edasıyla, nereye gidiyoruz dostlar diye hayıflanmak üzere burada değilim, hiç böyle bir niyetim yok, fakat HEC’in çalışkan öğrencileri, Slikon Vadisinin kendini meditasyona adayıp, bizi ekranda daha uzun kalmamız için beynimizde havai fişek gösterileri düzenleyen dahileri gibi tek bir şey söylemek istiyorlar: Odaklanamıyoruz, odaklanmamızı istemiyorlar.
Dikkat artık, bir akçe ve tüm platformlar için çok para ediyor, herhangi bir platform o çok iyi bildiğimiz hikayedeki gibi gösterim başına ödeme aldıkları reklam modellerine istinaden, o ekrana sürekli bakalım istiyorlar. Tam da burada dikkatiniz, yüksek devirde kullanılan bir arabanın yakıtı gibi, hikayeler bitmeden deliye dönüyor.
Dünya, akıl almayacak bir noktada, zaman akışlarımız 1 dakikada, bize hayatın sırrını vereceğini iddia eden hesaplarla dolu. Herkes, “güvensiz bağlanma” sorunu olduğunu düşünüyor, “kalori açığı” oluşturmadan da kilo verebileceğine inanıyor, olanın bitenin tek sorumlusu annesi, sevgilinizin narsist olduğunu gösteren 7 işaret videosuna göre sevgilinizin narsist olduğu kesin, siz biriciksiniz, en iyisini hakettiğiniz kesin ve… Gördüğünüz gibi konu yazsak sayfalar alacak kadar uçsuz bucaksız.
Hoşgeldiniz dostlarım, mükemmel bir manipülasyonun tam ortasına hoşgeldiniz, bir algoritmanın gün içerisinde, tüm duygu durumunuzun içinden geçeceği harika bir görsel şova hoşgeldiniz. Harika fizikler, 7/24 Rolls Royce’lar, herkes narsist siz harikasınızların dünyasına hoşgeldiniz.
Oysa, dünyanın birbirine en yakın olduğu dünya savaşı sonrası dönemden (en azından bloklar halinde), büyük şirketlerin anayasalarına uyulan küreselleşmeye çok hızlı gidiyorduk, şimdi ne oldu da, bireylerin dikkatini dağıtmak üzerine bir ekonomi inşa ediliyor bilmiyorum.
Oksijen Gazetesinde Mehmet Yılmaz’ın köşesi hemen ikinci sayfadadır, Ekim gibi bu gibi platformların dostlukları, aşkları nasıl etkilediğine dair bir kaç araştırma örneğine dair yazısını hatırlıyorum görür görmez HEC’in çalışmasını ama Oksijen maalesef ki Ortadoğuya gelmiyor.
Sadece, kapitalizmin en prime döneminde, birarada olmayı sevmediğini biliyoruz, hikaye hep klişedir, boşanıldıkça, iki buzdolabı, iki televizyon iki yatak iki ev satılır. Ayrı insanlar daha kolay yönlendirilebilir Gündüz Vassaf’ın üzerinden çok sık geçtiği haklı tespitler.
Fakat şimdi başka bir şeyin içindeyiz, bütün bu ağır ihtişamıyla teknoloji başka bir farkındalık yaratıyor, odaklanma sürelerimize istinaden sinema, otoyollar(hatta sürüşün kendisi), ilişkiler, restoranlar tüm alışkanlıklarımız başka bir yere doğru gidiyor olacak.
Nöronlarımıza yaptığı ışık dolu şovlarla, tüm sevdiklerimizin maruz kaldığı bu “brain drain” konusu nereye gidecek bilmiyorum, zaten Hari’nin “Çalınan Dikkat”ine yeni başladım, Port Rashid’de rüzgarı bekleyen bir kaç arkadaşıma sadece Hari’nin “tüm insanlığın ekran yüzünden garip bir sarhoşluk halinde yaşadığını” yazdığını söyleyebiliyorum.
“Ama zaman öldürmek için çok iyi” diyor masanın öte yanından bir ses, zaman ne kadar öldürülmesi gereken bir şey yine bilmiyorum. Bir çok şarkıya, filme, kitaba göre zaman iliklerimize kadar farkında olmamız gereken bir şey olması gerekirken, hayat hep farkında olduğumuz, bir yolculuk olması gerekirken… Telefonumdan küçük bir uyarı topladığım tüm dikkati alaşağı ediyor…”Bugün x, ekşisözlük ve Instagram için ayırdığınız süre doldu.”